8.24.2011

Siyah Kuğu... Şizofren Olmaya Değer miydi?

Of, merhaba arkadaşım.

Siyah Kuğu'yu ikinci kez izledim fakat üzülemedim. Acımadım. Kendi sonunu hazırlayan takıntılı hatta ruh hastası olacak kadar hırslı olan birisi Siyah Kuğu. O kendisine acımıyorsa... Ben neden acıyayım?

Fazla hırsın ne kadar kötü bir şey olduğunu zaten biliyorum. Ama şizofren olmaya değer miydi Siyah Kuğu?

Biliyorum hırstan gözü dönenlerin başkalarına nasıl zarar verdiğini... Ama yalnızca başkalarına zarar vermiyorlar. Başkalarının canını yaktıkları gibi kendilerini de yaralıyorlar. Hatta en çok kendilerine işkence ediyorlar.
Biliyorum... Ne hırslı arkadaşlarım bildiğin gözü dönmüş. Rakip bulduklarına esip gürleyip, burunları kalkık birer özgüven bombası gibi durur iken yalnız kaldıklarında kendilerine nasıl ağlıyorlar. Kendilerini bizzat kendileri yok ediyorlar her geçen gün.

Fakat acıyamıyorum. Çünkü hırslarının kölesi olmuş dört dostla ilgili bir hikaye biliyorum:
On yıllık dost olan dört arkadaş varmış. Bunlardan üçü diğer dostlarını başarısından dolayı o kadar kıskanmışlar ki... Öyle hırsları varmış ki... Yıllar yılı süren herkesce ayrılmaz bilinen arkadaşlıklarını yavaş yavaş çürütecek kadar hırslanmışlar. Ve dördüncü kızın olanlardan hiç mi hiç haberi yokmuş.

Ta ki dördüncü dostun evinde toplanıp eğlenceli vakit geçirdikleri bir gün, dördüncü dostun onları iyi dileklerle sonkez kapısından uğuladığı gün, işte o günün akşamı gelene kadar. Gitmelerinin üstünden birkaç saat geçmişken dördüncü dost her şeyi öğrenmiş. Aylarca o bilmeden arkasından oyunlar çevrilmişti;yine de sürekli gülümsemişlerdi... Sürekli gülümsemişlerdi... Dördüncü dost önce kızmış, neden, demiş. Neden onun yerine hırslarını seçmişlerdi? Ve aslında üzüldüğünü anlamış.

Derken üstünden zaman geçmiş. Her acı, hüzün zamanla geçermiş ve istese de insan canını yakamazmış geçmişle. Yeterli bir zaman geçmiş ve dördüncü arkadaş onları da kendini de özgür bırakmaya karar vermiş. Artık üzülmüyormuş, hatta olanların üstüne onlardan kalan son hatıra olarak gülebiliyormuş. Zaten onların kendilerini bitirdiklerini görüyormuş.

Hatta affetmiş onları. Ve seslenmiş: "Artık üzülmüyorum. Sizi affettim. AFFETTİM. SİZİ." . Bir de dördüncü arkadaş onlara teşekkür etmiş. Kimseye fazla güvenmemesi gerektiğini, kendi ayakları üstünde durabileceğini öğrenmiş. Ve dördüncü arkadaşın mutluluğu sonsuza dek özgür kalmış. :)

İşte bu yüzden acımıyorum. Fakat benim de çıkardığım iyi bir ders var bu hikayeden: Ne şarap gibi yıllılığına güveneceksin dostluğun, ne lunapark gibi eğlenceli olmasına ne de küçük bir çocuğun oyuncak ayısı gibi gülümsemesine...

Bu hikaye belki de gerçektir, ha? Bilmiyorum.

Ve B. hala mutlu huzurlu :D.

Çünküüü... Gülümsemek onun işi :)).

B.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder